Preview only show first 10 pages with watermark. For full document please download

“anna Karenina, Edebiyat Ve Intihar”

“Anna Karenina, Edebiyat ve İntihar”

   EMBED


Share

Transcript

  1  Nefise AbalıLacivert, 46 (Temmuz- Ağustos 2012)  Anna Karenina , Edebiyat ve İntihar “Yaşamın yolunu olduğu gibi, ölmeninyolunu da kendimiz seçmeliyiz.” Hegesias  Anna Karenina (1877)’nın, Türkiye’de bu kadar çok okunuyor ve seviliyor olmasının nedenleri üzerine düşündüğümde Anna Karenina’nın ve Tanzimat edebiyatıromanlarının kadın kahramanın intiharı bağlamında benzer oluşu dikkatimi çekti.Bilindiği gibi Anna Karenina evliyken kocası dışında başka biriyle birlikte olmuş,ardından o kişiden hamile kalıp kocasından boşanmak istemiştir. Kocası boşanmayıreddettiği için de evlilik dışı ilişki yaşamayı sürdürmüş ve sonunda etrafındakilerin onudışlamaları sonucunda intihar etmiştir. Peki neden Stepan Arkadyeviç Oblonski, AnnaKarenina gibi evliyken başkasıyla birlikte olduğu için pişmanlık duyup intihar etmemiştir de Anna Karenina intihar etmiştir? Yani neden aynı durumu yaşayan erkek intihar etmezde, kadın intihar eder?Tanzimat dönemi romanlarına bakıldığında Ahmet Mithad Efendi’nin Çingene (1887) romanının erkek kahramanı Şems Hikmet dışında intihar eden kahramanlarınhepsinin kadın olması dikkat çekicidir.  Akabi Hikâyesi (1851)’nde Akabi, Taaşşuk-ıTal’at ve Fitnat  (1872)’ta Fitnat,  Hasan Mellâh (1874)’ta Madam İliya,  Dürdâne Hanım (1882)’da Dürdâne, Çengi (1877)’de Sümbül, Sergüzeşt  (1888)’te Dilber,  Zehra (1896)’da Sırrıcemal,  Aşk-ı Memnu (1900)’da Bihter,  Jön Türk  (1908)’te Ceylan intihar eden kadın kahramanlardır. Taaşşuk-ı Tal’at ve Fitnat  ’ta Ali Bey,  İntibah ’ta Ali Bey,  Zehra ’da Suphi Bey,  Araba Sevdası ’nda Bihruz Bey gibi örneklerde erkek kahramanlar genellikle çıldırırken, aklını yitirirken kadın kahramanlar neden intiharı seçmektedir?  2 Bu sorulara cevap vermek için öncelikle intihar sözcüğünün anlamına vekullanımına bakmak gerekir. Birçok araştırmacı tarafından tanımı yapılmış olmakla birlikte, intiharın en geniş ve en uygun tanımı şöyledir: “İntihar, aklı başında bir bireyin,toplumsal değerlerin desteklediği veya karşısında olduğu bir eylemle doğrudan veyadolaylı olarak kendi yaşamına isteyerek son vermesidir (www.intihar.de)”. Bu tanımagöre intihar, sıradan bir eylem değil, daha çok bir amaç içeren ve toplumsal değerlerleilişkilendirilen bir karşı duruş eylemidir. İngilizcede  suicide olarak ilk kez 1662’dekullanılmış olan intihar sözcüğü, Türkçede ise kendini öldürme anlamında Tanzimatdöneminde Avrupa’dan tercüme edilen romanlarda kullanılmaya başlanmıştır. İntihar sözcüğünün Türkçede kullanılmaya başlanmasıyla, roman türünün Osmanlı edebiyatınagirmesi paraleldir. Bu bakımdan Batı romanını örnek aldığımız göz önünde bulundurulduğunda, Batı’nın intihar temasını da ele almamız kaçınılmazdır. Batıdenildiğinde genel olarak Fransız edebiyatından söz edildiğini söylemek de yanlışolmayacaktır.Tanzimat dönemi romanlarıyla Lev Tolstoy’un  Anna Karenina ’sının benzerliklerinin temelinde Fransız edebiyatı etkisi yatmaktadır. Ahmet Hamdi Tanpınar,“Bizde Roman” başlıklı makalesinde Türkiyeli edebiyatçıların Batı’dan etkilendiğindensöz ederken Tolstoy’u örnek göstererek onun Fransız edebiyatını kavramak için her sabah bir Fransız yazardan çeviriler yaptığını belirtmektedir (  Edebiyat Üzerine Makeleler  35).Fransız edebiyatı dendiğinde de kuşkusuz ilk akla gelen roman da  Madam Bovary ’dir.Romanın kadın kahramanı Madam Bovary, evli olduğu halde birçok yasak ilişki yaşayıpsonunda düştüğü borç batağından sıyrılamaz ve zehir içerek intihar eder. Birçok eleştirmen benzerlikleri dolayısıyla  Madam Bovary ve  Anna Karenina ’yı birlikte ele alıpdeğerlendirmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki bu romanlardaki kadınlar yasak ilişkiyaşayıp intihar etmiş olsalar da bu ilişkiyi yaşayış biçimleri birbirinden farklıdır. Anna,  3 Emma ve Bihter gibi yaşadıklarını gizleme yoluna gitmez. Kocası da dâhil herkesyaşadığı aşkı bilir. Bu da Anna’yı intihar eden diğer kadın kahramanlardan ayırmaktadır. Nurdan Gürbilek “Erkek Yazar, Kadın Okur” makalesinde, yayımlanmış Türk romanlarının birçoğunda kadın kahramanların elinde bir kitap olduğuna dikkati çeker:“[…] Tanzimat romanında kadın- kitap- etkilenme üçgeni daha çok ima yoluylakurulmuştu. Kadınlara aşkta, intikamda, ihanet ve intiharda tuhaf bir biçimde hepromanlar eşlik ediyordu (Gürbilek 28)”. Anna Karenina da dâhil, yukarıda saydığımintihar eden kadın kahramanların Madam İliya dışında hepsinin elinde aşk, intikam,ihanet ve intihar öncesi kitap vardır.Modern romanın doğuşunda Aydınlanma düşüncesi etkili olduğundan roman veAydınlanma arasındaki ilişki önemlidir. Dolayısıyla kadın kahramanların kitapla ilişkisinidaha iyi anlamak için aydınlanma kavramına bakmak uygun olacaktır. 1784’te Kant’ınyazmış olduğu “Aydınlanma Nedir?” başlıklı yazıda aydınlanmanın tanımı şu şekildedir:“Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundankurtulmasıdır.” Ergin olmama durumunda insan aklını bir başkasının kılavuzluğuna bırakır. Bu kılavuzlar kitap, din adamı ve doktordur. Nurdan Gürbilek’in söz ettiği Türk romanlarında kadınların kitapla ilişkisi göz önüne alındığında yazarların kadının erginolmadığını vurguladığı açıkça görülür.  Anna Karenina ’da da yazar Anna’nın kılavuzunukitap olarak belirlemiş ve onun ergin olmayışını okura dolaylı olarak yansıtmıştır.Anna’nın değişimi sanıldığının aksine Aleksey Krilloviç Vronski’ye âşık olmasıyla değil, kitap okumasıyla ilişkilendirilmiştir. Anna, Moskova’daykenVronski’yle arasındakilerin üzerinde pek durmamış, Vronski’yle arasında bir şeyler olabileceğini düşünmemiştir. Ta ki Petersburg’a dönmek için bindiği trende eline kitapalana kadar… Burada yazar, Anna’nın düşüncelerine geçmeden önce onun kitaplakurduğu ilişkiyi açıklar: “Anna Arkadyevna okuyor, okuduğunu da anlıyordu. Ama  4 okumak, yani başkalarının yaşamlarının yansımalarını izlemek hoşuna gitmezdi. Kendiyaşamak isterdi (  Anna Karenina 106). Anna kitap okumakla kalmıyor, orada gördüklerinikendi hayatında da yaşamayı diliyordur. Trende okuduğu romanın erkek kahramanı bir malikâne sahibi olunca Anna da onunla birlikte bu malikâneye gitmek ister. “Ama bununkahraman için de kendi için de utanç verici bir şey olduğunu hissetmekte gecikmedi. Amaneden utanacaktı kahraman? Anna, gururuna dokunan bir şaşkınlıkla sordu kendikendine: ‘Neden utanacağım?’ (  Anna Karenina 107)”. İşte Anna bu cümleyi kurduğu an,Vronski’yle arasında geçenlerin utanılacak bir şey olmadığı kanısına varır. Bundansonrasından Anna, her ne kadar bazen utansa, bazen kararsız da kalsa yaşadığı bu değişimonun okuduğu kitapla kurduğu ilişkinin yansımasıdır. Birçok eleştirmen Tosltoy’un AnnaKarenina’yı suçlayıcı bir üslupla yazmadığını belirtmektedir. Ancak Tolstoy, AnnaKarenina’nın başına gelenleri bilinçli olarak yaşamadığını, ergin yani kendi kararlarınıverecek durumda olmadığını kitapla ilişkisi üzerinden verirken aslında Anna’yıküçümsediğini (Bu durum romanın gelişimi içerisinde olumlu yönde bir değişiklik göstermiştir.) gösteren bir tutum içine girmektedir. Bu noktada da onun gözünde kadının,akıldan yoksun olduğu ya da aklının özgür olmadığı sonucuna varılabilir. OysaAydınlanma, aklın özgürlüğünü temel alır: “Kendi aklının kitle önünde, kamuoyu önündeve hizmetinde serbestçe ve açık bir biçimde kullanılması her zaman özgürce olmalıdır veyalnızca bu tutum insanlara ışık ve aydınlanma getirebilir.” Josephine Donovan’ın  Feminist Teori kitabının “Aydınlanmacı Liberal Feminizm” bölümünde aydınlanmadüşüncesinin akılcılığı kamusal alanla, akıl-dışılığı ve ahlâkı özel alanla ve kadınlaözdeşleştirdiğinden söz eder. Bu durumda kadın akıllı bir varlık olmadığı için, onun adına bir özgürlükten de söz edilememektedir. Donovan, Brannan’dan alıntılayarak Locke’unteorisine göre kadınların “doğal” olarak akıldan yoksun olduğunu ve “doğal” olarak “özgür ve eşit birey” statüsünün dışında tutulduğunu, bu nedenle de kamusal hayata  5 katılmalarının uygun olmadığını belirtir (22). İşte bu noktada sözü edilen Tanzimatromanlarındaki akıllı (!) erkek kahramanların neden akıllarını yitirdiği sorusunun cevabıverilmektedir. Aynı zamanda Vronski, Anna’yla yasak ilişkisini rahatça sürdürüp kamusalalanda özgürce dolaşırken evli olan Anna’nın neden onun kadar rahat olamadığı ve diğer kadınlar tarafından yaşadığı ilişki nedeniyle kamusal alanda hakarete uğradığı da açıklık kazanmaktadır.Aydınlanma ve kadın bağlamında “Ben kadınların erkekler üzerinde değil, fakatkendi üzerlerinde iktidarları olsun istiyorum.” diyen feminist Mary Wollstonecraft, bireyselcilikteki aydınlanma inancını paylaşır: “Kadınlar için eleştirel düşünmeninyararlarından biri de kendi kaderlerini belirlemelerini kolaylaştırmaktır. Kendilerinin neolmak istediklerini düşünmelerine, hayatlarını kontrol etmelerine imkân sağlar (aktaranDonovan 32)”. Aleksey Karenin, kendisinden boşanıp başka birisiyle evlenmesine izinvermeyerek Anna’nın ondan sonraki yaşamını etkilemekte ve toplumun gözünde daha dadüşmesini sağlamaktadır. Vronski de Anna’nın peşinden Petersburg’a gelip onunla birlikte yaşamaya başlayana kadar Anna’yı intihara götüren zemini hazırlamaktadır. Annaher iki ilişkide de erkeklerin “beden”i üzerinde kurduğu hâkimiyeti hissetmektedir. Öyleki bu erkekler, Anna’nın hayatındaki önemli kararlarda onun kaderini belirleyecek hamlelerde bulunmuşlardır. Anna’nın kendi kaderini belirleme noktasında ilk yapmasıgereken şey, bu erkeklerin egemenliğine son vermektir. Bunu da ergin olmamadurumundan kurtularak sağlayacaktır.Handan İnci, “Tanzimat Romanında Birey-Toplum Çatışması ve İntihar” başlıklıçalışmasında Tanzimat romanlarında intihar eden gençlerin, intiharı düşüncelerini kabulettirebilmek için bir tür mücadele aracı olarak kullandıklarına değinerek bireysellik veintihar arasında bir ilişki kurulduğunu belirtir. İnci, Hilmi Yavuz’un bireysellik ve intihar hakkındaki düşüncelerini dipnotta alıntılar: