Preview only show first 10 pages with watermark. For full document please download

Oğuzhan Yanarışık, Yükselen Irkçılık Ve Islamofobi Gölgesinde Yaşayan Avrupa Türkleri: Almanya örneği, Yeni Türkiye Dergisi, No: 54 (2013), Ss. 2911-2917.

Oğuzhan Yanarışık, "Yükselen Irkçılık ve İslamofobi Gölgesinde Yaşayan Avrupa Türkleri: Almanya Örneği," Yeni Türkiye Dergisi, No: 54 (2013), ss. 2911-2917.

   EMBED


Share

Transcript

     Y   E   N    İ   T    Ü   R   K    İ   Y   E   5   4   /   2   0   1   3 2911  Yükselen Irkçılık veİslamofobi Gölgesinde Yaşayan Avrupa Türkleri: Almanya Örneği Oğuzhan Yanarışık*  Avrupa toplumlarında Türkiye ve ge-nel olarak Türkler hakkındaki yanlış ve çar-pık bilgilendirme neticesinde ortaya çıkanyönlendirilmiş cehalet, günümüzde Avru-pa’da yaşayan Türklerin karşılaştıkları prob-lemlerin arkasında yatan en temel faktörlerinbaşında geliyor. Tarih çalışmalarından medyahaberlerine, sinema filmlerinden düşüncekuruluşu raporlarına kadar uzanan pek çokfarklı kaynak, bu bilgi çarpıtmasında önemliroller oynuyor. Ortalama bir Avrupalının bukasıtlı yanlış bilgilendirme bombardımanı-nın etkilerinden kurtulabilmesi oldukça zor. Türkiye’ye ve Avrupa’da yaşayan Türkleresempatiyle bakanlar arasında bile, Türklerhakkında seyrettiği, okuduğu veya dinledi-ği pek çok olumsuz yayının izlerini görmekmümkün. Bu çerçevede, yanlış ve çarpıkbilgilendirmenin Avrupa’daki Türklerin pekçok kez karşılaştığı ayrımcı muamelenin altyapısını oluşturan en önemli sebeplerden biriolduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Tarihî kökenleri derinlere uzanan bukaralama kampanyasında, Osmanlı’ya karşıduyulan nefretin ciddi bir payı var. Nitekimözellikle İstanbul’un fethinden itibaren, Av-rupa’daki kiliselerde Türklere karşı dinî ayin-ler düzenlenmeye başlanmıştı. Osmanlı’nınsürekli zafer kazanıp Avrupa içlerine doğruilerlemesiyle birlikte, Türklerin Hıristiyanlığıyok edeceği korkusu bütün Avrupa’yı sardı.Kilise, bu duruma ilginç önlemler almayaçalıştı. Örneğin, Prag Başpiskoposu Türk-lerin Hıristiyanlık üzerindeki galibiyetlerini ve yaklaşan tehlikeyi halka hatırlatması için,her Cuma saat dokuzda kilise çanlarının ça-lınması talimatını verdi. 16. yüzyılda yaşamış Viyana Piskoposu Fabri, vaazında cemaatiniuyarıyordu: “Bu gökyüzü altında Türklerdendaha merhametsiz ve daha gözü pek caniyoktur. Genç yaşlı veya kadın erkek ayrımıyapmadan, herkesi katlederler.” Sadece 16.yüzyılda bile, Avrupa’da Türk düşmanlığı ih-tiva eden 2500 civarında kitap yazıldı. Böyle-ce, “kana susamış Türk” imajı zihinlere iyicekazınmaya çalışıldı. 1 Protestanlık mezhebinin kurucusuMartin Luther’e göre, Türk istilası, papalıkmakamı ile kilisedeki yolsuzluk ve bozulmasebebiyle, Yaratıcının Hıristiyanlara gönder-diği bir cezaydı. Türkler, Osmanlı ve İslami-yet hakkındaki bu tip negatif propaganda-lar, daha okul yıllarında başlıyordu. Mesela1795’te yayınlanan bir ders kitabında, İslami-yet şöyle tanımlanıyordu: “Bugüne kadar bü-tün Türklerin günah çıkardığı kişi olan büyükdüzenbaz Muhammed tarafından uydurulanbozuk din.” 1833’te Londra’da basılan bircoğrafya kitabında ise Türkler şu üç cümleyletarif ediliyordu: “Türkler genelde uzun boylu,güçlü ve dirençlidirler. Tembel, gaddar ve ca-hil bir toplulukturlar. Sigara içmeyi severler.” 2 Osmanlı’nın muzaffer olduğu dönem-lerde Avrupa’ya hâkim olan korku, sonradangittikçe azalsa da Türklere karşı duyulan nef-ret hiçbir zaman yok olmadı. Hatta bağımsız-lık kazanan Balkan ülkelerindeki Osmanlı’yı (*) University of Warwick, Siyaset ve Uluslararası Çalışmalar Bölümü. (1) Ingmar Karlsson. “The Turks as a Threat and Europe’s Other,” için-de Swedish Institute for European Policy Studies, Turkey Sweedenand the European Union: Experiences and Expectations (Nisan2006, Stockholm).(2) Karlsson. 6-7.     Y   E   N    İ   T    Ü   R   K    İ   Y   E   5   4   /   2   0   1   3 2912 Avrupa’dan silme fikriyle birlikte, güçlenerekdevam etti. Birinci Dünya Savaşı esnasında,özellikle İngiltere’nin propaganda faaliyet-leri hız kazandı. Dönemin İngiliz BaşbakanıLloyd George, bu çalışmalarda izlenmesi ge-reken yolu şöyle tarif ediyordu: “Yaptığımızyayınlarda Türklerin yönetim kabiliyetindenyoksun olduğu, adaletsiz davrandığı ve enönemlisi katliam yaptığı fikrini işlemeliyiz. Tabii bunu zamana yayarak, kademeli bir şe-kilde yapmalıyız ki asıl amacımız anlaşılma-sın.” 3 Nitekim sonradan İngiliz PropagandaBakanlığı tarafından basılan ve asılsız Ermenisoykırım iddialarını dile getiren Mavi Kitapbenzeri yayınlar, bu talimat çerçevesinde ha-zırlanacaktı.Günümüzde Avrupa’da okunan tarihçalışmalarında da halen Osmanlı’ya ve Türki-ye’ye karşı duyulan düşmanlık ön plana çık-maktadır. Her ne kadar meşhur Fransız tarih-çi Fernand Braudel, Osmanlı’nın “Avrupa’daçok uzun süreden beri inkâr edilen gerçekihtişamı, tarihçilerin yaptığı ilmi araştırmalarneticesinde şimdi daha iyi anlaşılmaktadır”dese de; 4 Batı menşeli tarih çalışmalarındahâlâ Türkiye’ye yönelik olumsuz bir tutumhâkim. Bu durumu saygın tarihçi Halil İnal-cık, kısa ve net bir şekilde izah ediyor: “Av-rupa… Türkiye’yi sevmez. Tarihçileri Avrupahalkına hitap eden eserlerinde Türkiye’yi da-ima istilacı, geri, savaşçı gibi gayet kötü sıfat-larla anlatırlar.” 5 Bir diğer önemli tarihçi Yılmaz Öztu-na, Batı tarih anlatımındaki bu Osmanlı ve Türkiye aleyhtarlığının kaynağını Osmanlıfütuhatına bağlıyor: “Osmanlı, Avrupa’nın Asya ve Afrika’yı ele geçirmesine 19. asrakadar karşı koyduktan başka, 1354’te çıktığıGelibolu Yarımadası’ndan başlayarak, Avru-pa kıtasının önemli ülkelerine el koydu. Os-manlı korkusunun bugün de Batı’da devamettiğinin emareleri açıktır.” 6 Bu tarih anlayışı,Osmanlı ile Türkiye’yi özdeşleştirmiş olanBatı kamuoyunun, günümüz Türkiyesi ve Avrupalı Türkler ile ilgili algılarını da önemliölçüde şekillendirmektedir. Avrupa’da Türklere ve Osmanlı’yakarşı duyulan kin ve nefretin izlerine, bütündünyada sıklıkla başvurulan meşhur İngiliz-ce sözlüklerde bile rastlamak mümkün. Ör-neğin, 1995 basımı Oxford English Reference   sözlüğünde “Türk” kelimesinin karşısında ya-zan iki manadan biri aynen şu: “gaddar, vahşi veya zaptedilemez kimse.”  Random House İngilizce sözlüğünde ise “Türk” kelimesine verilen mana, “vahşi, yabani veya zorba in-san.”  Merriam-Webster İngilizce sözlüğünde,sunulan manalardan biri şöyle: “zalim ve acı-masız kişi.” Bir milletin isminin sözlüklerdebile böylesine aşağılayıcı bir üslupla tanım-lanması, aslında durumun vahametini tek ba-şına ortaya koyuyor. Türk insanının Batı edebiyatında ve si-nemasındaki tasviri de benzer şekilde genelOrta Doğu klişesi çerçevesinde değerlendi-rilebilir. Bu eserlerdeki Türkler sadece çir-kinlik ve kirlilik gibi negatif fizikî özelliklerletasvir etmekle kalmıyor, aynı zamanda vahşi,güvenilmez, şehvet düşkünü ve mantık yete-neği olmayan üçkâğıtçı karakterlere uygungörülüyorlar. Tek işi batılı kahramanlara zor-luk çıkarmak olan ve eninde sonunda yenilentipler şeklinde resmediliyorlar. Ülke olarak Türkiye ise bütün önemli ve iyi işlerin Batı-dan gelen kahramanlar tarafından yapıldığısilik bir arka plan olarak kullanılıyor. 7 Bu durumun kökenleri, çok eski dö-nemlere kadar uzanıyor. Örneğin, SimonShephard Rönesans döneminde üretileneserlerdeki Türk imajı hakkında şöyle diyor:“Türkler, Tatarlar ve hatta Acemler, AvrupaHristiyanlığını tehdit eden kâfir güçler ola-rak anlatılırlar. ‘Türk’ kelimesi temel olarakiki anlamda kullanılıyordu: Biri kendine hasözellikleri olan İslam devletini belirtmek için-di. Diğeri ise davranış kalıbı ve karakter ola-rak kötü ve insafsız tutumu ifade ediyordu.” 8 (3) Karlsson, 10.(4) Fernand Braudel.  A History of Civilizations (1995: Harmondsworth,Penguin Books): 60-92.(5) Halil İnalcık, NTV’de katıldığı televizyon mülakatı, (29 Mart2011).(6) Yılmaz Öztuna, “Batı’nın Bitmeyen Korkusu: Osmanlı,” Türkiye   (26 Kasım2011).(7) Kamil Aydın. “The Good, and the Bad and Ugly: Western CinemaImages,” The Fountain 1:3 (Kış, 1993).(8) Shepherd Simon.  Marlowe and The Politics Of Elizabethan Theatre   (1986: Sussex, The Harvester Press):142.     Y   E   N    İ   T    Ü   R   K    İ   Y   E   5   4   /   2   0   1   3 2913Bu yaklaşımı günümüzde halen Türki-ye’de de çok popüler olan sanatçıların eserle-rinde de görmek mümkün. Mesela İstanbul’ukirli bir yer olmakla eleştirmekle kalmayan veoradaki minareleri de “gereksiz yere dikilmişkirli, beyaz mumlara” benzeten Amerikalıedebiyatçı Ernest Hemingway, bunlardanyalnızca bir tanesi. 9 Bütün zamanların en çoksatan seyahatnamelerinden biri olan kitabın-da, Sultan Abdülaziz’i “güçsüz, aptal, cahil ve kukla” sıfatlarıyla tanımlayacak kadar al-çalan; Türkleri yalancılıkla, ahlaksızlıkla vekötü kokmakla itham eden Mark Twain, birdiğeri. 10 Her yaştan ve eğitim seviyesinden Av-rupalı ve Amerikalıya ulaşan buna benzerbirçok edebiyat ve sinema eseri aracılığıyla,yıllar boyunca kafalara barbar, pis, zalim,çirkin, sapık ve ahlaki değerlerden yoksun Türk imajı kazındı. Türkiye hakkında detay-lı bilgiye sahip olmayan milyonlarca kişinin, Türkiye’yle ilgili yegâne bilgi kaynağı olan butip popüler kültür ürünleri, doğal olarak Tür-kiye’nin ve Türklerin Avrupa’nın bir parçasıolamayacak kadar kötü olduğu fikrini süreklibesledi.Bütün bunların yanında, Batıda ya-şayan insanların her gün maruz kaldıkla-rı medya bombardımanında da benzer birçarpıtılmış Türkiye ve Türk tablosunun hâ-kim olduğu görülmekte. Avrupa basınında Türkiye hakkında çıkan yayınlarla ilgili araş-tırma yapan Ellen Svendsen, diğer pek çokgözlemci gibi, haberlerdeki en önemli ortaközelliğin ‘negatiflik ve karamsarlık’ olduğusonucuna varıyor. Sadece bomba patlaması,felaketler ve insan hakları ihlalleri gibi olum-suz şeyler üzerinde duran ve olumlu şeylerigörmezden gelen haber bültenlerinin, negatif bir Türk imajı oluşturduğu tespitinde bulu-nuyor. 11 Haber yayınlarının bir diğer önem-li ortak yönü de 11 Eylül saldırıları sonrasıyapılan olumsuz propagandalar neticesinde,Müslüman kimliğinin Türkiye ve Türk karşıt-lığının önemli sebeplerinden biri haline gel-mesi. Svendsen’in deyişiyle, “Türkler Avrupatarihi boyunca ısrarla şiddet, cinsel sapkınlık ve ahmaklıkla ilişkilendirildi.” Osmanlı’nın Avrupa kimliğinin şekillenmesindeki tarihî “öteki”liği ile birleştirilerek, Türklerin kültü-rel olarak diğer bütün Avrupalılardan farklıolduğu görüşü yaygınlık kazandı.Son olarak belirtmek gerekir ki maale-sef bu karalama kampanyasında Türkiye’den Avrupa’ya giden bazı akademisyen, siyasetçi ve medya mensuplarının da önemli katkılarıoldu. Genelde hükümete muhalefet edece-ğim derken halkı aşağılayan bu sözde aydın-lar, sürekli Türkiye’nin elde ettiği başarılarıgölgeleme ve Türkiye’nin geleceğiyle ilgili Avrupa kamuoyunda korku yayma gayreti-ne girdiler. Hatta bu uğurda yeri geldiğinde, Türkiye’nin son yıllarda kat ettiği mesafeyitakdir eden yabancılarla mücadele etmeyibile göze aldılar. Yirminci yüzyılın önemli fikir adamla-rından Cemil Meriç’in kendi tarihini tahripetmeye çalışan, şuursuz ve idraksiz kişilerolarak gördüğü için, batı hayranlığını abarta-rak batılılaşmış şaşkınlar (müstağripler) dedi-ği aydın tipi, bu konuda önemli roller oynadı.Kökenleri Tanzimat sonrasına uzanan ve yineMeriç’in ifadesiyle, “kendi mukaddesleriniinkar [ederek]… ülkesiyle göbek bağını ko-paran…” 12 bu elit zümre, Avrupa’daki herplatformda Türkiye’yi ve dolayısıyla Türk-leri kötülemeyi kendisine âdeta vazife bildi. Akademik çevrelerde ve bürokraside yoğunbir şekilde yer alan bu grubun aşağılık komp-leksine sahip mensupları, özellikle Osmanlıtarihini ve medeniyetini karalayarak, Avru-pa’dan kabul görmeyi ümit etti. Türkiye ka-muoyundan fazla tepki çekmemek için de bufaaliyetlerini daha çok kapalı kapılar ardındayürüttü.Irkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamkarşıtlığı gibi tutumların kökleri, yukarıda de-ğinildiği üzere Avrupa tarihinin derinliklerineuzanıyor. Nitekim bu tehlikeli fikir akımları, (9) Hamalian Leo ve Ara Baliozian. “Hemingway in Istanbul,”  Ararat   29. (Bahar, 1988): 43.(10) Mark Twain,  Innocents Abroad (1869: American Publishing Com-pany): 127 ve 463.(11) Ellen Svendsen, “The Turks Arrive! European Media and PublicPerceptions of Turkey.” ZEI EU-Turkey-Monitor 2:3 (Kasım 2006):3.(12) Cemil Meriç,  Bu Ülke (1996: İstanbul, İletişim Yayınları): 97 ve139.     Y   E   N    İ   T    Ü   R   K    İ   Y   E   5   4   /   2   0   1   3 2914İngiliz sömürgeciliği, Haçlı seferleri ve AlmanNazilerin saf ırk tezi temelli katliamlarındaolduğu gibi, en kanlı meyvelerini Avrupa top-raklarında verdi. İnsanlık dışı uygulamalarazemin hazırlayan bu tür yaklaşımların nüvele-ri, dondurulmuş bir şekilde Avrupa toplum-larının kültürel hafızalarında uykuya dalmıştı.11 Eylül 2001 terör saldırıları sonrası dönem-de uygun sosyal ve siyasi ortamı bulunca, ye-niden filizlendi.Bu durum, Avrupa ülkelerinde yaşayan Türklerin günlük hayatlarında karşılaştıkla-rı zorlukların artmasını beraberinde getirdi. Ayrıca Türkiye’nin Avrupa ile olan ilişkile-rinde de sıkıntılara yol açtı. Türkiye’nin ABüyelik müzakerelerine sekte vuran en mühimfikrî engellerin de kaynağını teşkil etti. Herne kadar Cumhuriyet döneminin büyük birbölümünde geçmişi inkâr politikası izlen-diyse de Türkiye, Avrupalılar tarafından hepOsmanlı Devleti’nin devamı olarak kabuledildi. Osmanlı’nın yüzyıllarca Avrupa’daİslamiyet’in bayraktarlığını yapması sebebiy-le, İslamiyet denilince pek çok Avrupalınınaklına ilk Türkiye geldi. Bir başka deyişle,Müslümanlık Türklerin millî kimliğinin enbelirleyici karakteri olarak görüldü. Nitekim Avrupa’nın göbeğinde Bosnalı Müslümanla-ra soykırım uygulayanların başında gelen SırpGeneral Ratko Mladic, 11 Temmuz 1995’tekatliam öncesi kameralara dönüp, “Türklerekarşı olan isyanın anısına, Müslümanlardanintikam alma zamanı geldi.” diyordu. 13 Do -layısıyla, Avrupa’da yükselen İslam karşıtlığı,doğrudan Türk aleyhtarlığını besledi. Bunun-la birlikte, sayıları beş milyona yaklaşan Türkgöçmenler, bütün Avrupa’yı etkisi altına alanyabancı karşıtı infialin de ana hedefi oldu.Bu eğilim, özellikle 11 Eylül 2001 te-rör saldırıları sonrasında, terörizmi İslami-yet’le ilişkilendiren söylemlerle palazlandı. Avrupa’da yaşayan Müslümanlara karşı, fizikî saldırılar da dâhil olmak üzere, her tür düş-manca tutum artış gösterdi. Örneğin, 11 Ey-lül’ün hemen ardından, sadece İngiltere’deMüslümanlara karşı 300’den fazla saldırı ger-çekleştirildi. Demokrasi ve hoşgörünün beşi-ği olarak bilinen bu ada ülkesinde, 11 Eylülsonrası düzenlenen bir kamuoyu yoklaması-na göre, İngilizlerin yüzde 26’sı İslamiyet’inBatı değerleri için bir tehdit olduğunu düşü-nüyordu. 14 Diğer bazı Avrupa ülkelerinde isedurum daha da vahimdi.  Almanya: “Çok KültürlülüğüBaşaramadık” Bütün bu söylenenler çerçevesindeson yıllarda göçmenler ve özellikle Türkleraleyhinde konuşmak ve yazmak, Almanya’dagittikçe yaygınlaşan bir tutum haline geldi.Örneğin, Hıristiyan kimliğini ön planda tu-tan Horst Seehofer gibi siyasetçiler, Türkiye ve Arap ülkelerinden gelen göçmenlerin Al-manya’ya entegre olmakta zorlandığını önesürüyordu. İktidardaki Hıristiyan DemokratPartinin parlamentodaki grup başkanı VolkerKauder örneğinde olduğu gibi, en üst düzey ağızlardan, “İslam Alman gelenek ve kimli-ğinde yoktur. Dolayısıyla Almanya’ya ait de-ğildir” denilebiliyordu.Benzeri görüşleri, çok daha ağır birüslupla dile getiren Sosyal Demokrat Parti’li(SPD) Thilo Sarrazin, “Müslümanlar kadargüçlü biçimde suça ve refah devletinin yar-dımlarına bağlı olan başka bir göçmen grubuyok” diyordu. Almanya Merkez Bankası Yö-netim Kurulu Üyesi olduğu dönemde Sarra-zin, Türklere ağır bir şekilde hakaret ederekşunları söylemişti: “Nasıl ki Kosovalılar Ko-sova’yı yüksek doğurganlıkla ele geçirdiler, Türkler de Almanya’yı böyle ele geçiriyor. Türklerin ve Arapların çok büyük bölümü,sebze ve meyve satmak dışında üretken birişleve sahip değil. Ben, devletten beslendiğihalde devleti reddeden, çocuklarının eğitimiiçin hiçbir şey yapmayan ve sürekli küçüktürbanlı kız üreten birine saygı duymam.” Busözleri üzerine, Neo-Nazi Partisi NPD, ken-disine Berlin Parti başkanlığını teklif etmişti.Halen SPD’de siyasete devam edenSarrazin’in yabancı ve İslamiyet karşıtı fi- (13) Leslie Woolhead (Yönetmen), Belgesel:  Srebrenica, A Cry from the Grave (Mezardan Gelen Çığlık  ) , (1999: New York, Thirteen/  WNET Productions).(14) Alan Travis, “Attack on Afghanistan: ICM Poll,” The Guardian (12Ekim 2001).     Y   E   N    İ   T    Ü   R   K    İ   Y   E   5   4   /   2   0   1   3 2915kirler içeren “Almanya Kendini Yok Ediyor”isimli kitabı, ülkenin en çok satan kitabıoldu. Böylelikle onun marjinal gibi görülenfikirlerini, aslında Almanya’da ne kadar bü-yük bir toplum kesiminin desteklediği ortayaçıktı. Zaten yapılan bir kamuoyu araştırma-sına göre, Almanların yaklaşık yarısı kitabıniçindeki görüşleri benimsediğini, yüzde 18’ide Sarrazin’in parti kurması durumunda onudestekleyeceğini ifade ediyor. 15   Kitap, başta Türkler olmak üzere,göçmenlerin Almanya’nın en büyük sorun-larından biri olduğunu öne sürüyor. Ayrıcaİslamiyet’in bütün dinlerden farklı olarakdiktatörlük, şiddet ve terörizmle sıkı bir bağıolduğunu iddia ediyor. Kamuoyunun bu tipfikirlere artan desteğinden çekinen pek çoksiyasetçi, maalesef Sarrazin’in tehlikeli gö-rüşlerine açıkça karşı çıkmak yerine, benzersöylemler kullanarak, siyasi çıkar elde etmeyeçalışıyor.Bunların başında iktidardaki HıristiyanDemokratlar geliyor. CDU lideri ve AlmanyaŞansölyesi Angela Merkel, Hristiyan Demok-ratik Birlik’in gençlik kolu toplantısında yap-tığı konuşmada, ülkesinde çok kültürlü birtoplum inşa etme çabasının tamamen başa-rısız olduğunu ifade ediyordu. İnsanların yanyana mutlu bir şekilde yaşamalarını öngörençok kültürlülük (  multikulti ) kavramının işle-mediğini söyleyen Merkel, “göçmenlerin top-luma daha fazla entegre olması gerektiğini”ileri sürüyordu.Merkel’in bu sözleri, tam da Alman-ya’da göçmenlik karşıtı görüşlerin giderekyayılmakta olduğu bir dönemde sarf etmesi,durumu daha da düşündürücü bir hale ge-tirdi. Friedrich Ebert Vakfı tarafından yap-tırılan kamuoyu yoklamaları, halkın yüzde30’unun ülkenin “yabancılar tarafından istilaedildiğine” ve “göçmenlerin refah devletininimkânlarını suistimal etmek üzere ülkedebulunduğuna” inandığını ortaya koyuyor. Birbaşka araştırma ise toplumun yüzde 55’inin“Müslümanların ekonomi üzerinde bir yükolduğunu” düşündüğünü gösteriyor. 16  Almanya’daki Türklere karşı nefret, sa-dece söylemde kalmayıp, birçok kez eylemede dönüştü. Aslında Neo-Nazi terör grupla-rının Almanya’da yaşayan Türklere yönelikdehşet verici saldırılarının tarihi, çok eskiyıllara uzanıyor. Kadın ve çocuklar da dâhilpek çok Türkün hunharca öldürüldüğü, 1992Mölln, 1993 Solingen ve 2008 Ludwigshafenkundaklama katliamları, 2004 Köln Türk So-kağı bombalama eylemi ve çeşitli faili meçhulcinayetler, bunlardan sadece birkaçı.Son dönemde yaşanan en şok edicigelişmeyse, 2000-2006 yılları arasında sekiz Türkün Neo-Nazi grupları tarafından organi-ze bir şekilde katledildiğinin 2011 sonundatesadüf eseri ortaya çıkması oldu. Bu cinayet-lerin işlendiği dönemde, resmî makamlarınolayları örtbas etme yönünde çaba harcadık-larına ve hatta Alman derin devlet yapılanma-larının cinayetlerde katkısının bulunduğunadair çok ciddi bulgular ele geçti. Cinayetlerinfaili olan Neo-Nazi terör hücresinde, Alman-ya’daki Türk toplumunun ileri gelenlerindenaltmış sekizinin isminin yer aldığı bir ölümlistesi bulundu. Bu listede yer alanlardan Av-rupa Türk İslam Birliği (ATİB) Genel Baş-kan Yardımcısı Mahmut Aşkar’ın da ifadeettiği üzere, Müslüman kuruluşları potansiyelterörist yuvası olarak gören Alman makam-larının, Neo-Nazi gruplarına göz yumduğu veya en azından onları hafife aldığı anlaşıldı.Hitlerin ırkçı katliamlarıyla ilgili kötü şöhre-tini bile henüz üzerinden atamamış Alman-ya’da, skandalın patlak vermesinin ardından,yetkililer üzüntülerini ifade eden açıklamalaryapma yarışına girdiler.Bu seri cinayetlerin önlenmesi ve katil-lerin yakalanması konusunda, Alman polisi-nin birçok hata yaptığını kabul eden AngelaMerkel, “Nefret ve ırkçılığın bu derecesin-den dehşete düştük. Bu, ülkemiz için utanç verici bir şok ve dünyadaki itibarımızı tehditediyor” demek zorunda kaldı. Daha sonraFederal İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich ve Adalet Bakanı Sabine Leutheusser-Sch-narrenberger, Neo-Nazi terörünü engelleye- (15)  Berliner Morgenpost , (6 Eylül 2010).(16)  BBC Türkçe , (17 Ekim 2010).