Preview only show first 10 pages with watermark. For full document please download

Benlikten Evrenselliğe : “köroğlu’nun Yolculuğu”

   EMBED

  • Rating

  • Date

    June 2017
  • Size

    132.3KB
  • Views

    5,719
  • Categories


Share

Transcript

BENLİKTEN EVRENSELLİĞE : “KÖROĞLU’NUN YOLCULUĞU”  Aynur KOÇAK  Çiğdem MOLLAİBRAHİMOĞLU Jung, kendi deyişiyle “yaşamın aşamaları” arasındaki farklılıkların ortaya konulmasının çok önemli olduğunu düşünür. O, yaşamın ilk yarısını, güneşin ufuktan doğup yavaş yavaş en yüksek noktaya doğru tırmandığı öğle öncesine, ikinci yarısını da güneşin çizdiği eğriyi tamamlayıp battığı ve sonunda gözden kaybolduğu öğleden sonraya benzetir. Yaşamın ikinci yarısının sorunu, yaşama yeni bir anlam ve amaç bulmaktır (Fordham 2008: 98). Hayatın yeni anlamını ve amacını bulmak için bir yolculuğa çıkılıp belli aşamalardan geçmek gerekir. Campbell bu yolculuğa “kahramanın yolculuğu “monomitos” adını verir. Bütün kahramanlar bu yolculuğu yapmıştır. “Ayrılış- aşama- dönüş” aşamalarından oluşan bu yolculuktan güç elde edilerek yani hayatının yeni anlamını bulunarak dönülür (Campbell 1991, 1993, 2000). Köroğlu üzerine yapılan çalışmalarda o, kimi zaman zorba, kimi zaman eren (Bayat 1984), kimi zaman da tarihi bir kişilik (Boratav 2003) olarak değerlendirilmiştir. Köroğlu anlatmalarında Köroğlu bir “kahraman”dır. Onu neden kahraman olarak değerlendiriyoruz? Bu incelemede amaç, bu farklı Köroğlu değerlendirmelerini de göz önünde bulundurup bunlardaki ortak seyri değerlendirerek Köroğlu’nun ulaştığı noktayı anlamlandırabilmektir. Çalışmada konuyu sınırlandırabilmek için değerlendirmeler Türkmen versiyonun ilk kolu ekseninde yapılacaktır. Türkmen Versiyonunun Özeti (İlk Kol) Türkmen versiyonunda Çandıbil’i zalim bir han yönetmektedir ve halk ezilmektedir. Her ne kadar ülkenin başına sonradan hanın seyisi Cığalı Bey han olmuşsa da o, yaşlıdır ve artık ülkeyi yönetecek birini aramaktadır. Bunun üzerine Cığalı Bey küçük oğlu Adı Bey’i han yapar. Adı Bey’in karısı hamileyken ölür. O da bu duruma daha fazla dayanamayarak vefat eder ve ülke yeniden sahipsiz kalır. Hem yurdun dış güçler tarafından tehdit altında bulunması hem de ülkeyi yönetecek kimsenin olmaması bir çatışma durumudur. Cığalı Bey bir yandan oğluna, öte yandan da hanlığını kimseye bırakamayacağına ağlar. Bu düşüncelerle bir gün uykuya dalar. Rüyasında ‘gelininin bir oğlan doğurduğu’ haberini alır. Bunu rüya deyip önemsemez, tekrar uyur. Ancak aynı rüyayı görür. Bunun üzerine bu haberi beklemeye başlar. Cığalı Bey’in büyük oğlu Gencim’in koyunlarının çobanı, sürüyü otlatırken bir keçinin mezarlığa gittiğini görür. Onu takip eder. Keçi mezarlığa gittiğinde mezardan bir şey çıkar ve onu emmeye başlar. Çoban, keçiyi ne kadar engellemeye çalışsa da bunu beceremez ve durumu Gencim’e haber verir. O da bu durumu Cığalı Bey’e bildirir. Mezardaki çocuğun Adı Bey’in çocuğu olduğunu anlayıp yakalamaya karar verirler ve bir müddet sonra onu yakalayıp evlerine götürürler. Adına yemek düzenlerler. Köroğlu’nun doğumu âdeta bir kahramanlık göstergesidir ve o bu kahramanlığın ardından adını alır. Adını koyacakları sırada bir ihtiyar gelir ve adını Rövşen yerine ‘Göroğlu’ koyar. “Kahraman Arketipi” Genel tanımı itibariyle kahraman, insanlık için kendini feda edebilendir. Birbirinden farklı kahraman tipleri olmasına karşın bunların ilk ortak yönü “fedakârlıkları” dır. Campbell, “The Hero with a Thousand Faces” adlı eserinde kahraman olarak savaşçı, imparator- zorba, aziz ve dünyayı kurtaran kahraman tiplerinden bahseder (1993: 315- 356). Ona göre dünyanın farklı yerlerinde görülen bu çeşit kahramanların ortak yönü yolculukta aynı dairesel döngüyü takip etmeleridir. Bu döngü kahraman kalıbının arketipik bileşkesidir. Aslında bir mitik kahramanın hayatı birçok yerde kopyalanır. Önemli olan kahramanın yolculuğunun arketip kuramına göre incelenmesidir (Campbell 1991:166). “Ayrılış- aşama- dönüş” aşamalarından meydana gelen kahraman arketipinde kahraman kendi yurdundan bir durumun zorlamasıyla, tesadüfî olarak ya da bilinçli bir şekilde uzaklaşır ve gittiği yerde çeşitli sınavlardan, zorlu aşamalardan geçer. O, kötü kişilerle mücadele eder. Bu mücadeleler sırasında ona yaşlı, bilge bir adam yol gösterir, yardım eder. Kahraman onun da yardımlarıyla buradan elde ettiği ödüllerle güçlenerek yurduna döner ve mevcut bozuk düzeni düzeltir. Birçok kahramanın yolculuğunda olduğu gibi Köroğlu’nun yaptığı yolculuk da olgunlaşmaya, güçlenmeye varan fiziksel bir yolculuk olduğu kadar ruhsal bütünlüğe ulaşmayı amaçlayan içsel bir yolculuktur da. Kahramanın Doğumu Campbell,” kahramanın yolculuğu arketipi”ni kahramanın kendi ülkesinden ayrılması aşamasıyla başlatır. Buna karşın kahramanın doğumu da özellikle birçok anlatıda yolculuğu kadar önemli bir yer tutar. Neumann kahramanı “insanlığın arketipik habercisi” olarak değerlendirir. Onun kavgası insanlığın yaşamak zorunda olduğu, durarak ve uzaktan da olsa yaşadığı bir örnektir. Neumann’a göre kahraman bir çatışma üzerine doğar ve bu çatışma onun sonraki hayatında, canavarla mücadelesinde de tekrarlanır (1973:131). Türkmen versiyonunda da Köroğlu karışık bir dönemde, bir çatışma üzerine dünyaya gelir. Kahramanın yolculuğu aynı zamanda iç âleme yapılan ruhsal bir yolculuktur. Kahramanın mitolojik yazgısı, bilincin bütün geçmişini ve izlediği seyri gözler önüne serer. Burada kahraman bilinçten bilinçaltı alana doğru yolculuk yapar. Arketipler bu bilinç dışı alanda yer alırlar. Kahraman, yolculuğu esnasında bilinçaltı alanın karanlık güçleriyle mücadele etmeye başlar. Doğum, bilinç dışı alanı temsil eden bir sembolle ifade edilir. Türkmen versiyonunda doğum, “mezar” da gerçekleşir. Neuman’a göre feminen öğeler bilinç dışı alandadır (1955: 143). Anneye ait olan alanlar da bilinç dışı alanın elemanlarındandır. Neumann’ın “The Transpersonal Archetype” olarak nitelendirdiği bu arketiplerden biri “toprak ana” olarak gözükür. Doğum anneyi temsil eden bir mekânda, mezarda gerçekleşir. Bilinç dışı alan ne kadar karanlıksa onu temsil eden mezar da bir o kadar karanlıktır. Kahraman, tıpkı bilinç dışı alanın göz önünde bulundurulmayışı gibi göz önünde bulundurulmayan, unutulan bir alanda dünyaya gelir. Dişil öğelerin ve arketiplerin yer aldığı bilinç dışı alanın unutulmuş olarak gözükmesi anaerkil bir toplum yapısından ataerkil toplum yapısına geçişin bir ifadesi olarak değerlendirilir (Campbell 1992: 136-152; Rosenberg 1998: 13-22). Kahramanın doğumunda belirtmemiz gereken hususlardan biri de onun annesiz ya da babasız olmasıdır (Neumann 1955:133). Türkmen versiyonunda Köroğlu’nun annesi onu doğuramadan ölürken babası da bu acı haber üzerine ölmüştür. Her iki ebeveyn de kahraman daha dünyaya gelmeden ölür. Kahraman kişisel anne ve babadan yoksundur, ancak bununla birlikte o ikinci bir anne ya da babaya sahiptir (Neumann 1955: 132). Bu anlamda Türkmen versiyonunda Köroğlu’na mezar sembolündeki “toprak ana” ve onu emziren “keçi” ikinci annelik yapar. Bu versiyonda arketipik annenin toprak ana ve emziren keçi sembolüyle ifade edilmesi bir kutsiyete işaret edebilir. Büyükbaba Cığalı Bey’in Köroğlu’nu koruyup kollaması, onu yetiştirmesi ona yol göstermesi de “bilge yaşlı adam arketipi”ne işaret eder. Kahramanın doğumu konusunda şunu da belirtmek gerekir ki, kahramanın mücadelesi doğumuyla başlar. Kahraman, hayatta kalmaya çalışır. Bu mücadele daha sonra çıkacağı yolculuk sırasında devam eder. Onun mücadelesi belki de kavgası yapısı da bu ilk alandaki kavgadan kaynaklanır. Rank bu durumu “Doğum Travması” olarak adlandırır (2001). Buna göre kişi kendini güvende hissettiği anne karnından dışarıya çıkmak istemez. Köroğlu doğduğu mezardan yalnızca keçiden süt emmek için çıkar. Onu birilerinin gördüğünü sezdiğinde mezara yani bir anlamda anne karnına kaçıp saklanır. Çünkü o, kendini orada güvende hissetmektedir (2001: 98). Kahramanın istemediği halde zorla bu mezardan yani anne karnından uzaklaştırılmak istenmesi onda beklenen travmayı yaratır ve her iki versiyonda da Köroğlu arkadaşlarına sataşan, onları döven, zaman zaman da pazarı birbirine katan bir çocuk olur. Birçok yönüyle yüceltilen kahramanın bu husustaki çatışması aslında kahraman olsun olmasın her insanda ve de tüm canlılarda görülen doğum travmasıyla açıklanabilir. Campbell’a göre kahraman arketipinin en önemli yanı da işte bu şekilde herkese uygun olmasıdır ( Tecimer 2005: 98). Kahraman arketipine uygun bir formda dünyaya gelen kahraman doğumla birlikte artık bilinç dışı alandan bilince geçmiştir. O, burada eril öğelerle bir aradadır, ancak olgunlaşması ve kendisine gerekli olacak güçleri elde edebilmek için bilinçaltı alana bir yolculuk yapmak zorunda kalacaktır. Bilinç dışı alan (Anne karnı / mezar) Doğum Anı (Bilince geçiş süreci) Kahramanın Yolculuğu Bilinç Doğum (Kişi artık bilinç alanında) “Ayrılış” Campbell’ın “ayrılış” (departure) olarak adlandırdığı bu ilk kısımda kahraman bir serüvene davetle karşılaşır (1993). Bu davet Köroğlu için çeşitli olayları kapsayan acı dolu bir davettir. Çandıbil ilinin padişahı Hünkar Şah, Adı Bey’in öldüğünü, Cığalı Bey’in güçten düştüğünü öğrenince Türkmen yurduna saldırıp onları da haraca bağlamayı düşünür. Baskın yapar, her yeri dağıtır. Cığalı Bey ve ailesini esir alır. Hünkâr Şah, Cığalı Bey’le dalga geçer, onu öldürmeden önce hünerlerini öğrenmek ister. Ne hünerleri olduğunu sorar. Cığalı Bey eskiden seyis olduğunu söyler ve Hünkâr’ın atlarına bakmaya başlar. Bu sırada onu çekemeyen vezirler Cığalı Bey’i Hünkâr’a kötülemeye başlarlar. Çünkü o çoktan Hünkâr’ın gözüne girmiştir. Bu doldurmalara gelen Hünkâr ona eşsiz bir at bulmasını söyler. Cığalı Bey üç ay Arap illerinde dolaşır. Bir at bulamayıp yurda döner. Burada Hünkâr’ın sürüsüne bakarak denizden çıkan bir aygırın bir atı döllediğini görür. Cığalı Bey çobanlara bu dişi ata iyi bakmalarını, yavruyu doğurduğunda kendisine getirmelerini söyler. Aradan bir yıl geçer at bir tazı doğurur. Cığalı Bey bunu Şah’a verip onun istediği gibi bir atın ileride bu tazıdan doğacağını söyler. Şah’ın vezirleri yine boş durmayıp onu kötülerler. Aylarca onu oyalayıp bu çirkin şeyi kendisine getirip alay ettiğini, tüm sırları öğrenip Türkmen yurduna gitmeyi planladığını söylerler. Cığalı Bey ne derse desin onu ikna edemez. Sonunda Şah cellâdı çağırtıp Cığalı Bey’in gözlerini oydurur. Her şeye çaresiz katlanan Cığalı Bey bu tayı ondan ister. O da bu çirkin şeyi görmek istemeyip ona verir. Hünkâr’ın zulümleri bununla da kalmaz. Bir süre sonra Cığalı Bey’in ortanca oğlu Mümin’in başını kestirir. Sonunda biçare Cığalı Bey gelini Gülendam ve torunu Köroğlu’yla kalır. Küçücük yaşında Köroğlu bu acıları sineye çeker. Büyükbabasının durumuna üzülür. Cığalı Bey’in tek düşüncesi ise torunu bir yiğit olarak yetiştirebilmektir. Tüm bu olaylar üzerine Cığalı Bey Köroğlu’na yengesi Gülendam’ı ve kendisini alarak Türkmen yurduna götürmesini söyler. Köroğlu’da ilk önce yengesini bırakır, sonra da dönüp büyükbabasını alır. Yolda Hünkar Şah’ın adamları peşlerine takılır, onları Cığalı Bey’in verdiği önerilerle atlatırlar. Daha sonra Üçgümmez dağına yerleşip burada yaşamaya başlarlar. Bir gün kırk derviş gelip onlara konuk olduğunda onları ellerinden geldiği kadar iyi ağırlamaya çalışırlar. Kırk derviş bu misafirperverlikten özellikle de Gülendam’ın hizmetinden son derece memnun kalır. Kırk derviş ertesi gün memnuniyetle onların yanından ayrılır ve bir başka yere, Arap ülkesinin padişahı Reyhan Arap’a konuk olur. Reyhan Arap da onları güzelce ağırlar. Sohbet sırasında dervişler Gülendam’dan bahsederler. Reyhan Arap onu tanır. Yıllar önce o, peri kızı Gülendam’ı kaçırmış, ancak Köroğlu’nun babası Adı Bey onu kurtarmıştır. İşte bu nokta monomitosun ayrılış aşamasına geçişi sağlar. Reyhan Arap, Gülendam’ı kaçırmak için Çandıbil’e gider. Burada hain bir plan yapar. Gülendam atının ayak sesinden gelenin o olduğunu anlar. Köroğlu’na atını Reyhan Arap’ın atıyla çiftleştirmesini ister. Çünkü onun atı bir tulpardır. Köroğlu atını Reyhan Arap’ın atıyla çiftleştirdikten sonra Gülendam’dan su ister. Suyu ona verirken onu atına atıp kendi ülkesine, karanlıklar diyarı Arap ülkesine götürür. Köroğlu burada Reyhan Arap’dan öcünü alacağına dair ant içer. Anlatının buraya kadar olan olay örgüsünde Reyhan Arap bilinç dışı alanın yani karanlıklar diyarının bekçisidir. Arap ülkesi bilinç dışı alandır. Gülendam ise Köroğlu’nun animasıdır. Anima erkekte yer alan dişil öğedir. Anima gölgenin hemen ardında yer alır. Bireyselleşme yolundaki en önemli adımlardan biri animayla bütünleşmektir. Bilinç Köroğlu Bilinçaltı alan (Arap ülkesi) Eşik Bekçisi (Reyhan Arap)/ Anima (Gülendam)/ Bilge adam (Cığalı Bey) Köroğlu’nu kişisel olgunluğa, bir anlamda da evrenselliğe ulaştıracak olan yolculuk yalnızca bu olayla yaşanmaz. Birbiri içine geçmiş olay örgüsü farklı durumlarla onu olgunluğa eriştirir. Bu olaylardan biri yine onun bulunduğu ortamdan, günlük yaşam alanından uzaklaşmasına neden olur. Köroğlu Reyhan Arap’ın atıyla çiftleştirdiği atından bir yavruya sahip olur. Onu dedesi Cığalı Bey’in tavsiyelerine uygun olarak hiç kimse görmeden yeraltında bir süre besler. Zamanı gelince onu oradan çıkarıp otlatır, ancak bu sırada at gözden kaybolur. Köroğlu atını arar, bulamaz. Dedesinin yanına gidip olanları ona anlatır. Dedesi ona ne yapması gerektiğini söyler. Cığalı Bey burada “bilge yaşlı adam”dır. Kahramana sıkıştığı anlarda ne yapması gerektiğini anlatır, yol gösterir. Dedesi ona bir çörek pişirmesini, bir yarısını ona vermesini, diğer yarısını da kırarak yola serpmesini, bu şekilde kıbleye doğru gitmesini söyler. Bu şekilde giderek bir çınar ağacına varacaktır. Burada Köroğlu asıl ayrılışın eşiğindedir. Atı kaybolmuştur. Onu bulmak için bilinç dışı alana gitmeli, orada mücadele ederek atına yani asıl gücüne sahip olmalıdır. Çünkü üstün özelliklere sahip olan atı olmadan onun animası Gülendam’ı kurtarması imkânsızdır. Köroğlu bu kadar olayın ardından yola atını bulmak üzere çıkar. Aşama Bu kısım kahramanın çeşitli sınavlara tabi tutulduğu, bilinç dışı alanın karanlık güçlerine karşı savaş verdiği, sonunda da hem fiziksel hem de ruhsal yolculuğunda başarıya ulaşacağı sırları elde ettiği zorlu bir bölümdür. Campbell tarafından aşama (initiation) olarak adlandırılan bu bölümde sınavlarla mücadele vardır. Türkmen versiyonunda kendi yurdundan ayrılan, kendi benliğinde de bilincinden ayrılıp bilinç dışı alana adım atan kahramanı da burada sınavlar beklemektedir. Kahraman formunda onu başarıya, kişisel anlamda da olgunluğa ulaştıracak olan ilerlemeler burada yaşanacaktır. Atını bulmak için büyükbabasının tavsiyelerine uyarak çınar ağacının altına giden Köroğlu burada kimseyi bulamaz ve burada uykuya dalar. Uyku karanlık bir âleme açılır. Uyku burada sembolik ölümü ifade eder. Ölümün ardından gelen yaşam gibi, kahramanda yeniden doğmuş gibi yenilenerek, güçlenerek geri döner. Köroğlu rüyasında Hz. Ali’yi görür. Bu alanda kahramana yol gösterecek olan bir bilgeye ihtiyaç duyulur ki Hz. Ali bu “ruh arketipi”ni temsil eder. Ardından erenler atını ona verirler. Atın dışında deri çizme, ipek kumaş, kunduz kırbaç, kuş tüyü çuha yorgan da verirler. Sonra da ona başka ne istediğini sorarlar. O atı ve kendisi için yüz yirmi yıl ömür, atına ve kendisine yaralandıkları zaman yıldıza bakarak iyileşme, düşmandan çabucak kurtulma ve yetmiş iki dil öğrenmeyi ister. Bu isteklerin ardından erenler giderler. O, bir de öldüğü zaman adını yaşatacak bir evlat ister. Erenler bu son isteği duymazlar. Hz. Ali onu duyar. Kimsenin duymadığı anda Köroğlu’nu duyarak ona yardım etmiş, asıl önemli isteğini, gücünü ona vermiş olur. Bu da bilinç dışı alanda yol gösterici “bilge”den beklenen bir davranış kalıbıdır. Hz. Ali ona nefes verir ve adının kıyamete kadar dolaşması için dua eder. Köroğlu burada gerekli olan gücü, hediyeleri elde eder. Diğer versiyonlarda görülen “parlak taş” ve “ab-ı hayat” da bu tür hediyelerden yani güçlerdendir. Sonra kendi dünyasına, bilince geri döner ve uyanır. Uyanma, gündelik hayata dönüş ve gündelik hayata alışma kısmını oluşturur. Türkmen versiyonunda kahramanın çıktığı bir yolculuk daha vardır. Burada Köroğlu getirdiği hediyeleri dedesinin beğenmemesi üzerine, onun yönlendirmesiyle Isfahan’a gider. Köroğlu burada dört farklı ustadan dört farklı alet alacaktır. Köroğlu dedesinin talimatlarıyla oraya vardığında onu güçlü kılacak hediyeleri almak için sınavlara tabi tutulur. Burada ona Abdullah Derviş kılavuzluk edecektir. Çünkü kahramanın bu karanlık alanda tek başına yolunu bulması imkânsızdır. Köroğlu ilk olarak yay ustasını bulur ve bir türlü çekilemeyen yayı çekerek onu elde eder. Daha sonra bir başka ustanın yanına gider. Buradaki sınavı da başararak yeşil mızrağın ve birçok silahın sahibi olur. Dönüş Kahraman girdiği bu zorlu mücadelede çeşitli sınavlardan geçerek bireyleşme sürecini tamamlamaya çalışır. Sınavları başarıyla tamamlayınca da elindeki güçlerle dönüş yoluna (return) girer. Köroğlu geri döndüğünde dedesi ona artık öcünü alıp Türkmen yurduna han olma zamanının geldiğini söyler. Bunun üzerine Köroğlu Çandıbil’e doğru yola çıkar. Köroğlu Çandıbil’e geldikten bir süre sonra han seçilir ve başa geçer. Halkının ona verdiği yiğitleri ile Hünkâr Han’dan öcünü almak için onun memleketine doğru yola çıkar. Yolculuk sırasında babasının kırk yiğitleri ile karşılaşan Köroğlu, onlarla birlik olup Hünkâr Sultan’dan öcünü alır. Sonuç Campbell, bireylerin her şeyden önce kendilerini koruma isteklerini bir yana bıraktıklarında kahramanca bir bilinç dönüşümü yaşayabileceklerini belirtir (Tecimer 2005: 98). Köroğlu yurdunu dağıtanların dersini vermek, yurdunun eski düzenini sağlamak için kendini geliştirmeye çalışır ve yolculuklara çıkar. Aslında onun toplumsal hayatta sağlamaya çalıştığı düzen ve verdiği bireysel mücadeleler her kahramanın verdiği mücadelelere benzer. Her birey de özünde kendi kendinin kahramanıdır ve her insan yaşadığı deneyimlerle ruhunu düzene sokmaya çalışır. Bu anlamda ister eren olsun, ister tarihi, ister de zorba kahraman olsun Köroğlu’nun dairevi olgunluk şeması tüm insanlarda kopyalanır. Zaman ve mekân sınırlamasını aşarak tüm örneklere uyabilen ve tüm dünyadaki insanlarla bütünleşebilen bu kalıp Köroğlu’nu bireysel alandan çıkarıp evrensel alana taşır. Arketipsel anlamda asıl kahraman da bireysel olanı evrensele yayabilendir.