Preview only show first 10 pages with watermark. For full document please download

Kitap özeti: Türkiye'de çağdaşlaşma Niyazi Berkes

   EMBED


Share

Transcript

KİTAP ÖZETİ: TÜRKİYE’DE ÇAĞDAŞLAŞMA - Niyazi Berkes Bahar Ayaz 1. Bölüm: İlk Adımlar Bu bölümde vurgulanan önemli konular; çağdaşlaşma kavramı, ilk reform hareketleri ve Nizam-ı Cedit ordusunun kurulmasıdır. Sekülerizmin genellikle din ile devletin birbirinden ayrılması anlamına gelmesine yönelik olarak Berkes, sekülerizmin “kutsallaşmışın boyunduruğundan kurtulma” sorunu olduğunu söyler. Değer ölçüleri olmayan hiçbir toplum olmasa da, bazı değerler zamanının gereklerine göre değişeceğine zamanla katılaşma, kireçleşme eğilimi gösterirler. Berkes, geleneğin zaman içinde dinin içine yerleştirilerek, bu kutsallaşmanın toplumların çağa ayak uydurabilmelerini ve değişebilme kabiliyetinin önüne geçtiğini söyler. İşte sekülerizm bu durumdan kurtulmadır. Kısacası Berkes, toplum yaşamının hangi yanları üzerinde gelenek gereklerinin yerine, zamanın gereklerinin insan davranışlarına yol gösterdiğini sorar. Sekülerizmi Weber’in “dünyanın büyüsünün bozulması” sözüyle anlayabiliriz. Dinin dünyayı kuşatan alanını yok eden kapitalizm, kutsaldan arınmış seküler bir gündelik hayata imkân tanımıştır. Sekülerizm, gündelik hayatın kutsallığın bağlayıcılığından çıkması anlamına gelir. Batılılaşma bir zorunluluktur; çünkü buna direnenler yok olmaktadır. Bu doğrultuda Osmanlı’nın ilkeleri de aşınmıştır. Tanrı düzeni yerine tabiat düzeni kavramı öne çıkmıştır ve toplum üstünde devlet anlayışı yerine sınıflar ve onların arasındaki çatışmalara dayalı devlet kavramı ortaya çıkmıştır. Max Weber – “Büyüsü bozulmuş dünya”: Modernlik öncesi dönemde toplumun gizli ve mistik bir atmosferle büyülenmiş bir yapıya sahip olduğunu ve bu yapının akılcılıktan uzak olduğunu belirtir. Aydınlanma ile birlikte rasyonalitenin toplumsal ilişkilere hâkim olması, bu büyülü atmosferin dağılmasını sağlamıştır. Sanayileşme, kentleşme ve iletişim imkânlarının gelişmesi ile birlikte yeni bir yaşam biçimi oluşmuştur. Weber, piyasa ilişkilerinin hâkim olduğu bu yeni dünya düzeninde bireyin kapitalist kurallara uymak zorunda olduğu demir bir kafesin içinde olduğunu söyler. Osmanlı’yı Batı uygarlıklarından ayıran Osmanlı’da siyasal egemenliğin toplumsal köklerden değil toplumun üstünde Tanrı tarafından dışarıdan aktarılmasıdır; ama tam anlamıyla teokratik devlet özellikleri de göstermez. Berkes’e göre Osmanlı rejiminin en önemli yanı dinsellik değil gelenekselliktir. Osmanlı tamamıyla bir hilafet rejimi değildir. Osmanlı’da hem din, hem hilafet padişahlığı hem de doğu despotizminin özellikleri vardır. 1 Osmanlı’da Batı ile olan ilişkilerin değişimi 18. Yüzyılın başlarından itibaren başlamıştır. Girişilen reform denemeleri çağdaş yöntemleri benimsemeyi hedeflemekle birlikte bilim, basın ve askeri alanlarda bir verimsizlik gözleniyor. 1763’e kadar geçen sürede gerçekleştirilen çabalar oldukça yetersizdir. Militer teknoloji ve sanayideki gelişmelerin 17. Yüzyıldan itibaren artık izlenememesinin nedeni, Osmanlı’nın maliye ve devlet ekonomisinin içine düştüğü durumdur. Bu gerilemelerin temelinde yatan nedenler, ekonomik, teknolojik ve bilimsel gerilemedir. Bu iç sorunların yanı sıra bir de dış sorunlar vardır. Avrupa’nın güçlü devletleri Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmekte olduğundan haberdardır. Böylece Türkleri Avrupa’dan atma fikri yaygınlaşır. III. Selim zamanında uygulanan reformlar militer alanla sınırlı olmuştur. Bunun temel nedeni de Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı karşısındaki yetersizliğinin temel olarak bu alanda kendini göstermesidir. 1794 yılında kurulan Nizam-ı Cedit ordusu da bu açıdan önemlidir. Modern Avrupa’nın bilimselliğinin yansımalarını gösteren ilk fikirler de bu dönemde yaygınlaşmıştır. 2. Bölüm: Mutlakiyetten Meşrutiyete Bu bölümde vurgulanan önemli konular; II. Mahmut’un reformları, dil çağdaşlaşması, Tanzimat Fermanı, Kanun-i Esasi ve Meşrutiyettir. II. Mahmut, Şeyhülislamın yetkilerini azaltarak onu yalnızca Müslümanların dini işlerinden sorumlu hale getirmiştir. Bu dönemde şeriat kavramının yerini adalet kavramı almaya başlamıştır. Hukuka dayalı bir irade ve mezhep farkı gözetmeyen bir eşitlik anlayışı doğmaya başlamıştır. Böylece din ve dünya meselelerinin birbirinden ayrılması anlamındaki bir çağdaşlaşma süreci de başlamıştır. Kuralların gerektiğinde değiştirilebilir olduğu düşüncesi yaygınlaşmıştır. II. Mahmut, ilk eğitimi dini eğitime bırakmıştır. Ancak yükseköğretimde Batı tipi bir anlayışı benimsemiştir. Aydınlanmacı Batı düşüncesi yükseköğretime temel oluşturmuştur. Tıbbiye, Harbiye ve Mühendishane okulları açılmıştır. Berkes’e göre Harbiye’nin kuruluşu çağdaşlaşma açısından özellikle önemlidir; çünkü bundan sonraki dönemin belli başlı olayları üzerinde de bu kurum belirleyicidir. Ayrıca, bu kurumun eğitiminin sağladığı etkiler, mezunlarının askeri, siyasal ve kültürel hayattaki konumları da oldukça önemlidir. 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı ile birlikte, modernleşme açısından önemli adımlar atılmıştır; ama bazı yönlerden başarısızlıklar da gözlenmiştir. Yeterli uzman kadronun olmayışı, sarayın ve yabancı elçilerin hükümdar üzerindeki baskıları, çağdaş bir devletin sahip olması 2 gereken özelliklerinin sağlanamayışı, Osmanlı egemenliğinin sultanlığa ve halifeliğe dayanması ve ulusal bir temelinin olmayışı başarısızlığın temel nedenleridir. II. Abdülhamit’in 1876’da imzaladığı Kanun-i Esasi ise ileriye doğru değil geriye doğru bir adım olmuştur. Devletin şeriat geleneğine dayandığı varsayılan din ve devletin birleşimi ilk kez Kanuni Esasi ile resmileşmiştir. İslam âleminin çoğunluğunun Avrupa devletlerinin egemenliğinin altında olması nedeniyle birçok Müslüman ülke Osmanlı İmparatorluğu’na sığınmayı tercih etmiştir. Dinden ve şeriattan o denli bahsedilen bir dönemde isyan eden bir kuşak da yetişmekteydi. Abdülhamit dönemine ilk başkaldırmalar sivil ve askeri okullarda yetişen genç kuşak ile başlamıştır. Yönetime karşı siyasal oluşumlar da üç çevrede başlamıştır. Yükseköğretim kurumlarında gençler arasında başlayan cemiyet kurma akımı, üyelerinin çoğu subay olan ama ordu dışındakileri de içine alan gizli komiteler, Cenevre ve Paris gibi şehirlerde bir araya gelen aydınlar. Daha sonra tüm bunların bağlantılı olduğu düşünülmüş ve Jön Türkler olarak isimlendirilmişlerdir. Bu dönemde yönetime karşı eleştiri getirenlerin arasında Yeni Osmanlılar da vardır. Ancak Berkes’e göre, din, devlet ve dil konuları söz konusu olduğunda Yeni Osmanlılar, Şinasi’nin ötesine geçememişlerdir. Berkes, Şinasi ve Yeni Osmanlılar’ın temsilcisi olan Namık Kemal arasında bir karşılaştırma yapar ve Şinasi’nin Kemal’e göre dil, anlam ve terimler açısından daha modern olduğunu söyler. II. Abdülhamit döneminde çağdaşlaşma, Batı’nın sadece maddi ve faydalı yanlarını almak anlamına geliyordu; çünkü bunların hiçbir zararı olamazdı. Ama bu görüşün dışında bir Batıcılık düşüncesi daha vardır. Bu anlayış, kültürün maddi ve manevi olarak ikiye ayrılmayacağını, Batı’nın bütün yanlarının benimsenmesi gerektiğini söylüyordu. Batı Uygarlığı herhangi bir dine değil, yepyeni temellere dayandığı için üstündü. Bu da sekülerizmin ortaya çıkıyor olduğunu göstermekteydi. 1908- 1918 arasında ise tartışma dönemi yaşanmıştır. Batıcılar da, İslamcılar da, Türkçüler de memnun değildir; çünkü Batıcılar dinden arınmış çağdaş bir devlet, Türkçüler ulusal bir devlet, İslamcılar ise tam anlamıyla bir İslam devleti istemekteydiler. Eğitim ve ekonomi sorunları da bu dönemde fazlasıyla tartışılmıştır. 3. Bölüm: Cumhuriyet Bu bölümde vurgulanan önemli konular; ulusal bağımsızlık savaşı ve Cumhuriyet devrimleridir. Osmanlı İmparatorluğu’nu yaşatma hatta ilerletme hayaliyle girilen I. Dünya Savaşı sona erdiğinde, geriye bir Türk ulusunun kalması bile bir sürprizdi. Atatürk’e göre savaş sonuçlanmış olsa da, bir başka önemli savaş da çağdaş uygarlığa katılma savaşıdır. Berkes’e göre bu dönemde 3 gerçekleştirilen değişimlere devrimsel bir nitelik kazandırılmasında Atatürk’ün oynadığı önderlik rolü önemli bir etkendir. Uzun yıllardır süren çağdaşlaşma sürecinin son adımları Cumhuriyet döneminde hukuk eğitim ve din alanlarında gerçekleşmiştir. Bu dönemde, saltanat kaldırılmıştır, hilafet kaldırılmıştır, eğitim Tevhid- tedrisat kanunu ile birleştirilmiştir, tekkeler ve zaviyeler kapatılmıştır, şeriat mahkemeleri kaldırılmıştır, Diyanet İşleri başkanlığı kanun ve kurumu kabul edilmiştir, latin alfabesine geçilmiştir, Anayasa’daki ‘devletin dini’ ibaresi kaldırılmıştır, Anayasa’ya laiklik ilkesi eklenmiştir. 4